Wednesday, February 3, 2010

Başkalarının Kuralları

Kurallar! KURALLAR!

Ne kadar sevimsiz bir kelime..
Seveniniz var mıdır kuralları?

Bir workshop'a katılmıştım. İlk gun bir sayfa kural tutuşturdular elimize; saçma sapan..
Yok günde 35cc'den fazla kahve içmeyeceğim; küfür etmeyeceğim; yanımda yiyecek (şeker, çiklet vs.) bulundurmayacağım; saat taşımayacağım; 12'de yatmış olacağım. Şunu yapmayacağım, bunu yapmayacağım. "Niye" diyorsun, sebebi yok. "Çünkü onlar öyle diyorlar.."
Bu kağıdı imzalayarak başlanıyordu çalışmaya..
Hepimiz daha ilk gün kahvaltıda "50cc kahve içsem ne olur ki? Hem nasıl ölçeyim.." diyerek başladık ve deldik kuralları bir güzel..
Sonra da asıl konuya geldik!
"Madem uymayacaktınız, niye imzaladınız?"

O zaman anladım....

Kabul etmeme gibi bir şansımız her zaman var..

Ben kuralları hiç sevmem derdim hep... Sonra anladım ki, ben "başkalarının kurallarını" sevmiyorum.

Kendi kurallarım yok mu? Vaar....Var ama kural gibi değiller..
Sadece "yapmam" dediğim şeyler..Başkalarının "o yapmaz" dediği şeyler bile değil...
Kendi kendime yapmayı yakıştırmayacağım şeyler. Karakterime uygun olmayacak şeyler..
Aralarında yasak var mı? Yoktur herhalde..
Çünkü yasak, ikna edemediklerimizi engellemek için koyduğumuz kuraldır; ben zaten kendimi ikna etmemişsem, yaparım...

Önemli olan iyi insan olmak, iyi insan da kurala gerek duymaz; zaten kendiliğinden yaşama saygılıdır; kimsenin hakkını da yemez, canını da acıtmaz..

Doğasını yaşar ve bu da zaten olması gerektiği gibidir..

Doğada nasılsa öyle...

Doğanın da kuralları var; ama kimseye dikte edilmiyor; gerektiği için uyuluyor.

Mesela, "yerçekimi kuralına uyun" diye kimse bas bas bağırmıyor. Ağaçtan aşağı kendini bırakırsan, Newton'ın elması gibi düşüveriyorsun yere..

Yine de "hmmm kural buymuş, uyalım" demiyorsun. Belki bir daha ağaçtan aşağı bırakmıyorsun kendini veya bırakırsan yine düşüyorsun..

Mesela aslana yem olmak istemiyorsan, en yavaş koşan geyik olmuyorsun.

Yüzme bilmiyorsan, göle atlamıyorsun. Ama gölün kıyısında "atlamak yasaktır" veya Türk tipi "atlamak tehlikeli ve yasaktır!" yazmıyor.

Doğadaki eğitim şekli de ne kadar kendi halinde; olması gerektiği gibi; keşke öyle bir sisteme geçsek!

Hatayı yaparsın; dersini alırsın...
Aklın çalışıyorsa, başkalarının yaptığı hataları görür, onlardan da dersini alırsın..

Bir sınıfa tıkılmış zürafa yavruları geliyor mu hiç gözünüzün önüne? Ya da sıralara sığmaya çalışan fil yavruları?

Peki, bizimkilerin suçu ne???

Doğasında böyle bir şey mi var ki insan yavrularının? Henüz beş yaşında, "yerinden kalkma", "kıpırdama", "arkadaşınla konuşma" diyen öğretmenlerin kurallarını anlasınlar ve içlerine sindirsinler? Bütün bir gün - ve her gün - başkalarının öğrenmeleri gerektiğine karar verdiği şeyleri öğreneceğim diye rahatsız bir sırada oturarak (ve kıpırdamayarak ) geçirsinler en güzel yıllarını?

Şu saatte kalkılır, şu saatte okula gidilir, derste konuşulmaz, kıpırdanılmaz, başka şeyle ilgilenilmez, tarih, coğrafya, matematik, fizik mutlaka öğrenilecek, müziği, resmi, beden eğitimini boşversen de olur!!! Aaaa, niye ya?

Çocuğun uykusu bitmemiş, demek ki uyumaya ihtiyacı var. Daha küçük o, uyuyacak da büyüyecek! Ne diye saati kuruyorsun başına, en tatlı rüyasının orta yerinde korkuyla sıçratıyorsun yatağından? Bir şey öğrenilecekse uyanınca öğrenir..

Hem niye matematik, fizik önemli de, resimle müzik olmasa da olur? Tamam ben severim sayıları ama herkes de sevmek zorunda değil ki...

Kim karar verdi kaşla göz arası neyin öğrenileceğine?

Askerlik yaşı bile ergenlik bittikten sonra. Niye küçücük çocuklar askeri disiplinle uygun adım sınıfa girip, "kıpırdama", "konuşma", "gülme" komutları altında geçiriyor ki gününü, oyun oynamak asıl işleri olmalıyken?

Neden hepimiz, "herkes ne yapıyorsa" sorgusuz sualsiz onu yapmaya devam ediyoruz?
Bazen farkında bile olmayarak...
İnsanlar belli dönemlerde belli renkte oje sürüp, belli boyda etek giyip, belli marka ayakkabı ve çanta kullanarak, aynı yerlerde aynı şeyleri yiyip, aynı müziği dinliyorlar. Bu bile acınacak bir durum değil mi???

Herkes ne der? Herkes öyle yapıyor..Herkes böyle düşünüyor..

"Herkes" kod adlı bir bilirkişi heyeti mi var acaba?
Varsa da ben hiçbir konuda ona danışmak istemiyorum!!

Elime hangi renk oje yakışıyorsa onu sürerim; hangi kıyafet hoşuma gidiyorsa onu giyerim; hangi çantayı kimse bilmiyorsa onu kullanmaktan da ayrıca keyif alırım.
İnsanların "Aaa Hermes'e şu kadar para vermiş; demek ki parası var!" demelerindense, "aaa ne güzel bir çanta, çok hoş durmuş; nereden bulmuş acaba?" demelerini tercih ederim.

İnsanın kendi küçük dünyasında bunu yapması nisbeten daha kolay da; geniş anlamda, eğitimde, çalışma hayatında, sosyal yaşantıda yapabilmenin bir yolu var mı acaba??

Varsa bulmak istiyorum bir an önce.. Veya öyle bir yer varsa, oraya gitmek... (Bu dünyada olsun lütfen!)
Başkalarının kurallarından çok sıkıldım...

No comments:

Post a Comment