Saturday, September 15, 2012

Kadınlar Ne İster


"Sevinçten havalara uçtum" diye başlasanız konuşmanın devamı nasıl gelirdi?

Güler Sabancı'nın dünyadaki en güçlü 6. kadın olduğuyla ilgili haberi okuyup, bunu hiç de özenilesi bir hal olarak görmediğimi fark edince düşünme ihtiyacı duydum.

Prenses Diana'nın düğününü canlı izlediğim, o çok genç yaşımda da "yazık kızcağıza, başına ne geldiğini bilmiyor" dediğimi hatırlarım. Her ne kadar benim "başına gelecekler" listemde gerçekten başına gelenler kadar korkunç şeyler yoktuysa da, kraliçeden bir kayınvalide, protokole uygun yaşam, protokole uygun giyim, protokole uygun konuşma biçimi, katılınması gerekecek geziler, davetler, toplantılar bile yeteri kadar iç kapatıcıydı.



Aşağıdaki resim çok daha özenilesi mesela, benim için.

                                     

Rengi aşağı yukarı tutturmuşluğum vardır; yapı olarak da öyle kollarım olduğu zamanlar olmuştu.


Peki ne?
Meşhur "kadınlar ne ister" sorusunun cevabının halen bulunamamış olmasının sebebi, belki de her kadının farklı farklı şeyler istiyor olması olabilir mi, o zaman ?!
Pek çok genç kız prenses olmak ister.
(Genelde hayallerdeki prens, Charles'dan çok William benzeri bir prenstir, o ayrı.)
Pek çok kadın zengin olmak ister.
(Genelde zengin koca olarak geçer bu da.)
Pek çok kadın güzel olmak ister.
(Hmm, bunu hepsi ister galiba.)
Pek çok kadın anne olmak ister.
Bir kısım kadın güçlü olmak da ister.
(Başarılı iş kadınlarının yanı sıra, hanım ağalar geldi gözümün önüne; ve karikatürize kılıbık erkeklerin eşleri.)

Baştaki sorumuza dönersek:

"Sevinçten havalara uçtum" diye başlasanız konuşmanın devamı nasıl gelirdi?


Wednesday, September 5, 2012

Medenileşmek İyi Bir Şey Mi?



Doktor randevum için her zamanki gibi erken erken yola çıkmıştım. Trafiğin de şakacılığı tutup hiç tıkanmayınca, olmam gereken yere bir saat erken vardım. Bir cafe'de oturup bekleyeyim dedim. Yalnız başıma olunca, eskiden bir sigara yakar, etrafa bakardım. Sigaradan vazgeçeli çok oldu; sigara olmayınca, oyalanmak için ya kitap, ya telefon. Yanımda kitap yoktu. Facebook'tan gönderdikleri oyun taleplerine yüz vermediğim arkadaşlarım da bilirler, oyun oynamayı sevmem. Açtım, telefonumda kayıtlı olan sesli kitaplardan rastgele birini seçtim. Minik kulaklığımı takıp, kahvemin yanında etrafa da bakına bakına dinlemeye başladım. Bir cümle dikkatimi fazlaca çekti.
"İnsanlar sonunda medenileşmekten ölecekler!"
Tam da hissettiğim şeyle klik etti. Sanki ben düşünüyormuşum, ben söylemişim gibi oldu.
Şifanın gelişimi olarak orada burada karşımıza çıkan şu trajikomik alıntıyı bilirsiniz:

M.Ö 2000  - Al, bu kökü ye.
M.S 1000  - O kök dinsizlerin icadı. Bu duayı oku.
M.S 1850  - O dua batıl inanç. Al, bu iksiri iç.
M.S 1940  - O iksir yılan yağı. Al, bu hapı yut.
M.S 1985  - O hap etkisiz. Bu antibiyotiği al.
M.S 2000  - O antibiyotik artık işe yaramıyor. Al, bu kökü ye!


             

Bence de yanlış yöne doğru gidiyoruz. Portakal var, hazır kutuda portakal suyu alıyoruz. Raf ömrü 6 ay, içindeki koruyucu kimyasal miktarını, Allah bilir. Domatesimiz her sene bir sürü tohum veriyor, onu kısırlaştırıp, genetiğiyle oynanmış tohum ithal ediyoruz. Tadı olmayan, şekli süper domatesler yiyoruz. Her köşede enginarcı varken, enginar hapı, sağımız solumuz, mandalina, portakal, limonken, daha etkili diye eczaneden C vitamini alıyor, hatta bağışıklık sistemimiz iyice çöksün diye grip aşısı bile oluyoruz. (Ben hiç olmadım.)

Medenileştikçe daha çok işimiz, daha az vaktimiz var. Bu da garip.
Her işimizi oturduğumuz yerden yapabiliyoruz, nereye gidiyor o artan zamanlar çok merak ediyorum?
Paralel evrenlere kaçıyor herhalde!
Orada çok mutlu yaşayan vahşi insanlar olduğundan kuşkulanmıyor değilim. Gidip bir bakacağım. 😀
Bu arada, değer yargılarımızı da, bir gözden geçirsek mi acaba?



 Okullarda yanlış şeyler öğrettiklerinden neredeyse emin olmaya başladım. Geçenlerde bir okul arkadaşım
- "Sen nasıl böyle oldun, bize okulda, hırslı ve başarılı olmak öğretildiydi" dedi.
- "Ben pek dinlememişim demek ki.." dedim ben de.
İyi ki, dinlememişim. "Başarı" bana sadece iş hayatını çağrıştırmıyor diyemedim.



Okullarda ne öğretiliyor ve neden  diye düşünmenin zamanı da geldi belki de. İş hayatına eleman yetiştiriliyor desek, o da olmamış, olsa bu kadar okumuş işsiz olmazdı. Keşke doğamızı yaşamayı öğretseler. Veya ellemeseler ve biz zaten doğamızı yaşasak! İlla ki bir şey öğretilecekse, niye müzik ve sanat, matematik ve fizik kadar önemli bulunup daha detaylı öğretilmiyor mesela? Ben hiç beni mutlu eden bir integral hatırlamıyorum; pek çok roman, film ve şarkı etmiştir halbuki. Mutlu olmak diye bir kavrama rastladınız mı hiç eğitim sistemimizde? Ya da insanlarla iyi ilişkiler kurmak? Üniversitede var. Halkla İlişkiler. Aynı şey değil, o halkı kandırıp/ikna edip para harcatmak için😔

Çok uzattım. Kaptırdım, gittim. Doktoru beklerken bunlar geçti işte aklımdan. Sonra MR çektirdim. Gayet iyi niyetle "n'aptınız siz, omurga zedelenmesi ve ödeminiz var" diyen teknisyenle, nöroloğumu görmem arasında geçen kabus gibi bir yarım saatten sonra, eski fıtıklarımın biraz azdığını, merak edilecek bir şey olmadığını, yüzmenin iyi geleceğini öğrenip rahatladım.
Şimdi yüzmeye gidiyorum. Size iyi çalışmalar.