Tuesday, March 9, 2010

Hepimiz Rus Ruleti Oynuyoruz



Farkında olsak da olmasak da, her anımız Rus Ruleti!!

Orijinalinde bir silah, bir kurşun ve altı delik varken, bizim "oyunda" görünmeyen bir silah, yine bir kurşun ve yüzlerce - belki de binlerce - delik var..



Önce silahın çekildiğinin bile farkına varmadan yaşıyoruz; hatta kimimiz kurşun deliğe denk gelip, ölene kadar da varmıyor hiçbir şeyin farkına..

Sonra kimimiz silahı fark ettiğimizde, bir zaman temkinli oluyoruz belki, ama on onbeş seferde de kurşun isabet etmezse, yavaş yavaş, silah da kurşun da çıkıyor aklımızdan.

Şanslıysak uzun bir zaman kurşun denk gelmiyor; denk gelenler için de "ne şanssızmış" deyip geçiyoruz..



Oysa ki risk almak denilen şeyle, aptallık arasında çok büyük fark var.





Bir akşam yemeğine harcayacağınız parayı kumarda kaybetmek ve kaybederken de keyifli vakit geçirmek çok da kötü bir şey olmayabilir.
Tüm malınızı mülkünüzü masaya koyup kaybetmek, üstelik borca da girmekse aptallıktır!

Risk almak, yüksek bir getiri için, sahip olunan bazı şeyleri kaybetmeyi göze almaktır olsa olsa.. Olmadan da yapabileceğimiz şeyleri... Elzem olmayan şeyleri...
Ve belki de kaybettiğimizde, nasıl bir hayatımız olacağını düşündükten sonra verilecek bir karardır, riski almak veya almamak..



Oysa, her an farkında olmadan hayatımız pahasına oynadığımız kumarda, ne kayda değer bir getiri var, ne de biz risklerin farkındayız.


Trafikte emniyet şeridinden gelip önümüze geçmeye kalkan adama yol vermeyerek hakkımızı koruduğumuzu düşünürken, adam o "kurşunun denk geldiği delik" çıktı mıydı, ya burnumuza yiyoruz yumruğu, ya da geride kalanlar bizim helvamızı yiyor...

Benim gibi, üçüncü sayfa haberlerini es geçenlerden değilseniz, okumuşsunuzdur pek çok defa buna benzer olayları... Ama "bize olmaz" sanırız nedense.. Bütün kumarbazlar, borsa yatırımcıları ve karar verme konumundaki üst düzey yöneticiler gibi.. "Bize olmaz!"

Niye????

Bu yaklaşım bana, yıllar önce televizyon için hazırlanan bir mizansende, AIDS'li olduğunu söyleyen hayat kadınlarını "bana bir şey olmaz" diyerek arabasına alan adamları hatırlatıyor...

Niye olmasın??? Bir kurşun var işte bir yerde, herkese denk gelebilir!!

Trafikteki adamı boşverdik, insanın başını belaya sokmasına değmez...
Peki, şehirlerarası yoldaki trafik canavarı?
Karşı şeritten gelen her şoför oymuş gibi düşün!
İşinin ehli olmayan/çıkarcı doktor, mekanik, eğitmen, yaşam koçu, şifacı, kaptan, makinist.....?
Hepsine "deliğe denk gelen kurşun" muamelesi yapacaksın, çare yok.. Elinden gelen önlemi alacaksın, sonrası Allaha emanet!

Bunlar beni çok fena aştı! Çıkamadım valla işin içinden..

En kolayı ticari kararlar vermek durumundaki yöneticinin işi, borsada çok yükseleceğiyle ilgili duyumlar aldığı hisse senedine, temkinli davranıp, kaybetmeye gücünün yettiği bir meblağı koydu mu, kurşun ona isabet etmez.. Üstelik, kazandı mı da sıkı kazanır. Yatırım kararları, ödeme/ödememe kararları... Temkinli oldun mu sorun yok!

Asıl çözemediğim konu, karşıdan karşıya geçerken, kırmızıda durmamaya karar veren manyak "kurşun"a ne yapacağımız!!




Cem Yılmaz'in dediği gibi "eğitim şart!" deyip geçelim mi yani?

No comments:

Post a Comment