Wednesday, December 5, 2012

Anneler ve Yavruları


Selçuk Erdem’in bu muhteşem karikatürünü görünce, çok gülmenin yanı sıra “Ben bu anneyi çok iyi anlıyorum,” dedim utanarak.
Anladım da taa içimden. Hatta “Ben de yapabilirmişim gibi geldi,” dedim eşime dostuma; ve onlar da “Aa ne ayıp,” demediler emin olun. “Biz de yapabilirdik, ne var bunda, annelik böyle bir şey işte,” dediler.

Ne garip değil mi?
Demek ki Türk annelerini tarif ederken bu durumun da altını çizmemiz gerekecek.
'Biz' yaparız çünkü bunu; Avrupalı, Amerikalı anneler hayatta yapmazlar.
Peki niye böyleyiz ki biz?
Neden çocuklarımızı rahat bırakamıyoruz?
Neden büyüdüklerini kabul edemiyoruz?
Hatta neden büyümelerine 'izin' vermiyoruz?
Son günlerde kendimle verdiğim en büyük mücadelelerden biridir bu.
Biraz antrenmanlıyım o yüzden. En azından (şimdilik) fikir bazında.
Niyetimiz elbette ki kötü değil.
Üzülmesinler istiyoruz.
Zorlanmasınlar istiyoruz.
Her şeyi onların yerine biz düşünelim istiyoruz.
Her acıyı onların yerine biz çekelim istiyoruz.
Üşümesinler, aç kalmasınlar da istiyoruz, yukarıda görüldüğü gibi.
Ve çok kızdırıyoruz onları!

Nedir bunun çözümü diye epey kafa yordum.
Yapılacak iki şey var gibi göründü bana.
Birincisi kendimize hakim olup müdahale etmemeyi becereceğiz bir şekilde. (Ki bu oldukça stresli, görünüşü kurtarmaya yönelik, pek de bir şeyi halletmeyen bir seçenek.)
Ya da ikinci seçenek olarak gerçeği görmeyi, onların artık büyüdüğünü kabullenmeyi ve rahat bırakmayı öğreneceğiz.
Büyüdüler çünkü! Ve rahat bırakılmak istiyorlar!
Bugüne kadar düşmelerine, yeniden kalkmalarına, hata yapmalarına, hatalarından öğrenmelerine, az da olsa acı çekip güçlenmelerine izin vermediysek bile - ki keşke vermiş olsaydık - bundan sonra, yine onların iyiliği için artık kontrolü onlara bırakacağız. Yavrularımız değil çocuklarımız olarak görmeyi seçeceğiz ve güveneceğiz.
Ben böyle bir sonuca vardım işte. İnşallah yapabilir, yeni bir 'Türk annesi' tipi yaratabiliriz.
Böylece daha güçlü, daha mutlu, kendilerine yeten, başarılı olacak çocuklar, yetişkinler bırakırız arkamızda. 

Kararlarına, kişiliklerine saygı duyduğumuz çocuklar da eminim bize daha fazla saygı duyarlar.
Böyle bir karikatür gördüklerinde de “İşte benim annem,” deyip, arkamızdan kıkırdamazlar.

Karikatürle başladım, hikayeyle bitireyim:


Adam bir ipek böceği kozası bulur.
Bir zaman sonra kozada küçük bir delik açılır. Adam o delikten çıkmak için çabalayan kelebeği önce saatlerce izler. Sonra kelebek artık bir çaba sarf etmiyor/edemiyor gibi görünür ona.

Adam da kelebek kolayca çıksın diye bir makas alır ve kozayı keser. Gerçekten de kelebek dışarı çıkmıştır.
Ama bir gariplik vardır kelebekte. Vücudu çok çelimsiz ve kanatları da gelişmemiştir.
Hiçbir zaman da gelişmez o kanatlar; ve kelebek de hiçbir zaman uçamaz.
Adam o zaman anlar kelebeğin gelişmek ve uçabilmek için o mücadeleye ne kadar ihtiyacı olduğunu.


Hepimize kendi kanatlarıyla uçabilen mutlu çocuklar dilerim.


No comments:

Post a Comment