Friday, April 2, 2010

Aynı Sözler Aynı Bakışlar


Douglas Forbes, İlişkilerin Pin Kodu adlı kitabında, her ilişkide, karşımızdaki kişinin davranış biçimiyle ilgili olarak, bizim de tamamen farklı davranışlar göstereceğimizden bahseder. Bir ilişkisinde çok romantik, çok kıskanç, çok huysuz veya çok kavgacı olan birinin, başka bir ilişki kombinasyonunda hiç de öyle olmayabileceğini anlatır.
Şahsen de tanıştığım Douglas ve çok ilginç bulduğum kitaplarından daha sonra detaylı olarak bahsederim; ama şimdi değinmek istediğim konu tamamen farklı.

Her ilişkisinde farklı biri olmayı bir yana bırakın, her ilişkisini aynı sözlerle, aynı bakışlarla, aynı duygularla yaşayanlar.... ayrı ayrı kadınları, aynı kadınmış gibi sevenler... ayrı ayrı ilişkileri aynı ilişkiymiş gibi yaşayanlar... Ve bu ilişkilerin içindeki kadınlar...

Son günlerde medyada çok söz edildiği için de, affına sığınarak, Tuna Kiremitçi örneğinden yola çıkıyorum... Kendisini tanımam etmem, söylenenlerin gerçek olup olmadığıyla ilgili de en ufak bir fikir sahibi değilim. Kaynak olarak medyayı kullanıyorum, anlayacağınız. Ben onların yalancısıyım.

İclal Aydın’ın, eski eşi Tuna Kiremitçi’ye hitaben yazdığı “Ayar Çekerim Görürsün” adlı köşe yazısı başlattı medyadaki tüm bu tozu dumanı..

İclal Aydın, merhum çellistin müziğini dinlerken çok mutlu olduğunu ifade etmek için, “Jacqueline du Pré’yle çok mutluyuz” diyen Tuna Kiremitçi’nin, yeni sevgilisinden bahsettiğini zannedip, ona “ayar çekerken”, hayatında olan veya olmasını arzu ettiği her kadına aynı cümleleri söylediğinden dem vurmuş; hatta, daha sonra konuyla ilgili bir yazı yazan Ayşe Özyılmazel de “ona söylediği aşk dolu sözcükleri eski sevgililerine de söylemişti bu adam; aynı tonda, aynı frekansta, aynı tatta, aynı aşkla, muhtemelen aynı bakışlarla...” demişti..
Söylenenler doğruysa, acaba adamın duygularıyla en ufak bir teması yok muydu ki, beğenip de ezberlediği, etkili olacağını düşündüğü, hatta - yazar ya o- “kendi” önceden kurguladığı cümleleri, yeri geldikçe kadınlara söyleyip duruyordu?


İnsan, her ilişkisinde, nasıl aynı şeyleri hissedebilir, aynı şeyleri söyleyip, aynı bakışlarla bakabilir ki? Sanki “kadın” başlığı altında olan her kim olursa olsun, hiçbir şey fark etmiyormuş gibi...

Nedenini, niçinini boşverelim şimdi; belki ifade edebileceği “hoş” duyguları yoktur, veya olanları paylaşmaya değer bulmuyordur, karşısındaki kadının daha iyi duygulara layık olduğunu düşünüyor veya abartmak istiyordur, her neyse. Ben asıl şunu merak ediyorum...
Kadınlar bunu gerçekten yiyorlar mı?
Düşünsenize, bahsedilen kadın sayısı bir değil, iki değil...
Çünkü, eğer yiyorlar ve gerçekten de kendilerinin “çok özel, en özel, en bir tane, en..en......” olduklarına inanıyorlarsa, onlar da adamın gözlerinin içine hiç bakmıyorlar demek değil midir bu?



Hani eski Türk filmlerinde, kadın adama, çok ulvi (!) nedenlerle, yalandan “seni sevmiyorum n’Ali, bırak beni” dediğinde, adam “n’ayır, n’inanmıyorum; bunu gözlerime bakarak söyle” diye
cevap verirdi de; kadın da bir türlü gözlerine bakamazdı ya..Hani, arkasını dönüp, buğulu gözlerle camdan dışarıya bakardı ya... O bile bilirdi, gözlerinden her şeyin anlaşılacağını..

Bu durumda, kadınlar da karşısındakinin söylediklerinde içten olup olmadığını anlamıyorlarsa, karşılıklı olarak, bir duygularla temassızlık mı söz konusu acaba?
Belki de bu kadınlar, yalan da olsa, güzel sözler duymayı tercih ediyorlardır.
Belki de adam, Özdemir Asaf’ın şiirindeki “yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeyim, incinirsin” sözlerini kulaklarına fısıldadığında, “incinmem, hatta çok da hoşuma gider” diye cevap veriyorlardır. Kimbilir!!

Eee, bu durumda, adam da herkese yeni yalanlar uyduramayacağı için, aynı sözlerle idare etmek durumunda kalmaları gayet normal değil mi?..



Bize nasıl davranılmasına izin veriyorsak, öyle davranırlar; böyle de bir gerçek var aslında...
Yalanları yiyorsak, yalan söylerler.
Aldatılmaya göz yumuyorsak, aldatmaya devam ederler.
Bekliyorsak, bekletirler. (Randevusuna geç gelen birini, bir defa beklemeyip, gidin; bakalım bir daha geç geliyor mu? Veya geliyorsa, zaten umurunda değilsiniz demektir; o zaman da, siz hiç gitmeyin; bırakın o beklesin, bekleyebildiği kadar..)





Herkese aynı cümleleri söyleyen, aynı bakışlarla bakan adamlara da, belki kadınlardan biri, inanmayan gözlerle baksa veya gülerek karşılık verseydi, “kulağa ne kadar hoş da gelse, yalanları istemiyorum” diyebilseydi, onlar da durumun saçmalığını anlayacak ve vazgeçeceklerdi bu oyundan.



Gerçek duygular, gerçek sözler, gerçek duyguları yansıtan bakışlar ve güzel bakan insanlar olsun hayatınızda...

Kurgu olacak olduktan sonra, hayal kurarsınız, daha iyi.. Üstelik orada ne istiyorsanız, o olur!!
.

2 comments:

  1. Selvacığım, eline sağlık.
    metin Akpınar'ın hangi oyunuydu hatırlamıyorum. 20 sene önce. Adam taxi durağı sahibidir. Metresi vardır. O sahnede metresi karşısında oturmaktadır ve Adam kadına"kraliçem, ruhum, bi tanem vs." arka arkaya sıralamaktadır. Biraz sonra telefon çalar. Adam telefonu otomatikman "galaxi taxi" diye açar. telefondaki karısı olduğunu anlayınca, başlar "kraliçem, ruhum, bi tanem vs." demeye. Biraz sonra kapatınca, karşısında oturan metresi sinir içinde söylenir. "ona da bana da aynı şeyleri söylüyorsun. ne rezil adamsın diye." Metin Akpınar cevap veririr: "ulan hepinize ayrı ayrı şeyler uyduracak halim yok ya!".

    Özet budur. Konuşulan hepsi uydurmadır. durumu kurtarmak içindir. aynı olmasında mahzur aramamak gerekir.

    Hilmi

    ReplyDelete
  2. Teşekkür ederim hocam..
    Ama, hepsi mi uydurmadır diyorsun şimdi sen??
    Hani içimizde bir yerlerde "böyle hissediyordur gerçekten"e inanmak isteyen yanımız; şimdi de "Hilmi yanlış biliyordur"a inanmak istiyor.. :-)

    Selva

    ReplyDelete