Selçuk
Erdem’in bu muhteşem karikatürünü görünce, çok gülmenin yanı sıra “Ben bu
anneyi çok iyi anlıyorum,” dedim utanarak.
Anladım
da taa içimden. Hatta “Ben de yapabilirmişim gibi geldi,” dedim eşime dostuma;
ve onlar da “Aa ne ayıp,” demediler emin olun. “Biz de yapabilirdik, ne var
bunda, annelik böyle bir şey işte,” dediler.
Ne
garip değil mi?
Demek
ki Türk annelerini tarif ederken bu durumun da altını çizmemiz gerekecek.
'Biz' yaparız çünkü bunu; Avrupalı, Amerikalı anneler hayatta yapmazlar.
Peki
niye böyleyiz ki biz?
Neden
çocuklarımızı rahat bırakamıyoruz?
Neden
büyüdüklerini kabul edemiyoruz?
Hatta
neden büyümelerine 'izin' vermiyoruz?
Son
günlerde kendimle verdiğim en büyük mücadelelerden biridir bu.
Biraz
antrenmanlıyım o yüzden. En azından (şimdilik) fikir bazında.
Niyetimiz
elbette ki kötü değil.
Üzülmesinler
istiyoruz.
Zorlanmasınlar
istiyoruz.
Her şeyi
onların yerine biz düşünelim istiyoruz.
Her
acıyı onların yerine biz çekelim istiyoruz.
Üşümesinler,
aç kalmasınlar da istiyoruz, yukarıda görüldüğü gibi.
Ve
çok kızdırıyoruz onları!
Nedir
bunun çözümü diye epey kafa yordum.
Yapılacak
iki şey var gibi göründü bana.
Birincisi kendimize hakim olup müdahale etmemeyi becereceğiz bir şekilde. (Ki bu oldukça
stresli, görünüşü kurtarmaya yönelik, pek de bir şeyi halletmeyen bir seçenek.)
Ya
da ikinci seçenek olarak gerçeği görmeyi, onların artık büyüdüğünü
kabullenmeyi ve rahat bırakmayı öğreneceğiz.
Büyüdüler
çünkü! Ve rahat bırakılmak istiyorlar!
Bugüne
kadar düşmelerine, yeniden kalkmalarına, hata yapmalarına, hatalarından
öğrenmelerine, az da olsa acı çekip güçlenmelerine izin vermediysek bile - ki
keşke vermiş olsaydık - bundan sonra, yine onların iyiliği için artık kontrolü
onlara bırakacağız. Yavrularımız değil çocuklarımız olarak görmeyi seçeceğiz
ve güveneceğiz.
Ben
böyle bir sonuca vardım işte. İnşallah yapabilir, yeni bir 'Türk annesi' tipi
yaratabiliriz.
Böylece
daha güçlü, daha mutlu, kendilerine yeten, başarılı olacak çocuklar, yetişkinler
bırakırız arkamızda.
Kararlarına,
kişiliklerine saygı duyduğumuz çocuklar da eminim bize daha fazla saygı duyarlar.
Böyle
bir karikatür gördüklerinde de “İşte benim annem,” deyip, arkamızdan kıkırdamazlar.
Karikatürle
başladım, hikayeyle bitireyim:
Adam
bir ipek böceği kozası bulur.
Bir
zaman sonra kozada küçük bir delik açılır. Adam o delikten çıkmak için
çabalayan kelebeği önce saatlerce izler. Sonra kelebek artık bir çaba sarf
etmiyor/edemiyor gibi görünür ona.
Adam da kelebek kolayca
çıksın diye bir makas alır ve kozayı keser. Gerçekten de kelebek dışarı
çıkmıştır.
Ama
bir gariplik vardır kelebekte. Vücudu çok çelimsiz ve kanatları da
gelişmemiştir.
Hiçbir
zaman da gelişmez o kanatlar; ve kelebek de hiçbir zaman uçamaz.
Adam
o zaman anlar kelebeğin gelişmek ve uçabilmek için o mücadeleye ne kadar
ihtiyacı olduğunu.
Hepimize
kendi kanatlarıyla uçabilen mutlu çocuklar dilerim.
No comments:
Post a Comment